Filmografisinde senaryolarıyla öne çıkan, özellikle de hepimizin ciğerini dağlamış The Fall filminin senaryo ekibinde yer almış Dan Gilroy, yönetmenliğe soyunarak şüphesiz yılın en iyi filmlerinden birine imzasını attı, bize de yazmak düştü.

Lou Bloom
Lou Bloom

Baş karakterimiz Lou Bloom, nevi şahsına münhasır karakteriyle sinema tarihinde unutulmaz bir iz bırakmayı başarmış görünüyor. Filmimizde tüm aksiyon bu karakterin kana bulanmış medya sektörüne el atmasıyla başlıyor. Başarılı olmak için pek de engel tanıyan biri olmadığının sinyallerini açık açık belli eden karakterimizin vizyonu, yoldaki bir kazayı çeken kameramanı görmesiyle değişiyor. Her gece yaşanan bu vakaları kaydedip haber kanallarına pazarlama serüvenine atılıyor böylece.  İşte burada da kendini ne ara bu kadar aştığını fark edemediğim Jake Gyllenhaal ön plana çıkıyor.

Nightcrawler-paperjam
Jake Gyllenhaal

Adam resmen döktürmüş! Bir insan ancak bu kadar ruhsuz bakabilir, bu kadar kendinden nefret ettirebilir diye düşünüyor insan. Ya öyle bir şey ki izlediğinizin bir film olduğunu unutup, adamın sahtekarlığı nasıl bu kadar içselleştirebildiğini düşünmeye başlıyorsunuz. İşte bu sosyopat karakterle sistem ve medya eleştirisi yapılırken sistemin talep ettiği, arzuladığı insan modelinin de portesini çiziyor film. Medya iktidarında, yani o sektör içerisinde var olma durumunun asgari sınırlarını çok net görebiliyoruz. Ama tabii bunu yönetmenin bilinçli aktarıp aktarmadığı muamma, zira Amerikalı yönetmenlerin kör göze parmak atmaya, kaşınmaya pek de niyetleri olmuyor bildiğiniz üzere. Ama karakterin medya sektörüne el atmadan önce de zaten böylesi sorunları olduğu, sektörün bunda payının olmadığı mesajı da algılanabilir bittabi.

Nightcrawler ülkemizde gece vurgunu ismiyle vizyona girdi.
Nightcrawler ülkemizde gece vurgunu ismiyle vizyona girdi.

Her zaman sorulur; ‘Sanat sanat için midir? Toplum için mi?’ Ben size söyleyeyim. Sanat düşünen içindir. Bu filme toplumsal film diyemezsiniz, sanat filmi hiç diyemezsiniz ama bittikten sonra sizin kafanızı yormuşsa, düşünmeye zorlamışsa, bir santim de olsa çemberin dışına çıkarmışsa bu film mutlaka bir sanat eseridir çünkü sanatın amacı budur, düşündürmektir. Bu yüzden güzel sanatlar fakültelerinde biyoloji değil, felsefe dersi görürüz.

kl

Demek istediğim, bu film son zamanlarda beni en çok düşündüren filmlerden biriydi. Dışarıdan çok sığ bir film olarak görülse de, alt metnine ve karakter analizlerine inildiğinde bu sosyopat karakterin sınırlarını etrafınızda görebiliyorsunuz ve o sınırın neresindeyim düşünmeye başlıyorsunuz. Başarınız için gösterebileceğiniz azim, çaba, irade, hırs ve en önemlisi ahlaki standartlarınız teker teker daha net görünmeye başlıyor. İşte sırf bu yüzden izlenmeli bu film. İyi seyirler.

CEVAP VER

Lütfen yorum yapın
Lütfen isminizi buraya yazınız