Sıradan Bir Gün

0

Günlük tutmak her ne kadar tarzım olmasa da beni istediğim gibi dinleyen ve anlayan biri olmayınca baş vurduğum bir yöntem olmaktadır. Güneş her gün ki gibi vasıfsız ve mat. Güne başlangıcım bile boktan. Sorun bende mi yoksa dünyada mı onu da düşünmüyor değilim. Gözümü açtığımda battaniye bile benden vazgeçmişcesine kendini yere bırakmıştı. Yatak çok yüksek olmasa da onun için intihara değer bir yer olduğu kesindi. Yatakta uzanmış vaziyette gözlerimi tavanda asılı duran ampule diktim. Dakikalarca süren bu sessiz konuşmamızda bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Susarak konuşan bir ben olduğumu sanıyordum, ampulü de kendi sınıfımdan görünce sevincim yüzümde tebessüm yaratacak boyuta ulaşmıştı. Sessiz konuşmamız sonucunda ampul bana şunları söylemişti.”Başkalarını aydınlatmak için kendimi asıyorum.” Bu çok anlamlı cümleden sonra yataktan doğrulup sigaramı yaktım. Siyah odamda sigara dumanının her hareketini gözlemleyebiliyor ve başına buyruk hareketleriyle daha çok izleme isteği uyandırıyordu bende. Bir sisteme göre hareket etmemesi benim kendimi sigara dumanı olarak düşünmeme sebep oldu. Külü yere attım. Basit ama beni rahatlatan bir hareketti. Kahvaltı yapacaktım. Ama bugünkü kahvaltı ve dünkü kahvaltı arasında bir insan fark vardı. Gidişini hatırladım. Etrafım sarılmıştı ve yokluğuna teslim olmam gerekiyordu. Birden masanın üstünde bir kağıt gözümün yörüngesine girdi. Kağıdın üzerinde bir şeyler yazılmış. Yazı bana ait ama dünkü şarabın etkisiyle hatırlayamıyordum. Elime alıp okumaya başladım. Şöyle yazmıştım;
Gitmeseydin. Hep olsaydın, böyle olmazdı. Aklı başında olurdum. Hem ben sensizliği de beceremem. Sanki başka bir şey becerebiliyorum da. Yalnız kalmak dışında elimden bir şey gelmez. Ondan da insanlardan yardım alıyorum. Ah insanlar! Her yerde, her işte olmaz mı bu insanlar. Dünyanın anasını ağlatırlar. Dünya daha güzel bir yer olurdu onları dışarı çıkarabilseydik. Gidişin çok şeye gebelik yaptı. Geleceğim düşürüldü bu gebelikte. Bana söylediğin o son sözlerin hiç aklımdan çıkmıyor. “Ben yalnızken kendimi dahi çirkinleştiren bir insanım elimde değil kontrol edemiyorum. Sana bedenimden başka bir şey daha vermiş olayım bu gece, ilerde işine yarasın. Bir kadını kendi düşünceleriyle baş başa bırakma! Hele ki seninle ilgili sonuçlara varmaya çalışıyorsa asla bırakma. O kadını sabaha ölü olarak bulabilirsin.” İçim ürpermişti sen bunları söylerken. Sabahı seni ölü buldum. İnsanlar yaşarken daha çok ölüyor bunu anladım. Bukowski’nin de dediği gibi; “Ölümün doğal akışını hızlandırmalıyız. Tüm yaşamlar eksiltir bizi.”
Yalnızlığının ablukasındayım. Sayende nasıl oldun diye soranlara, iletişim kuramaz biri oldum diyorum. Keşke kelimeler olmasaydı ve ben seni isterken konuşma gereği duymasaydım. Biliyorsun beni, ben az konuşurum. İçime attıklarımdan harabeler yarattım. İçim Van depremi gibi. Her tarafta kalıntılar, döküntüler. İçime gömdüğüm insanların feryatları. Bütün bunları düşünürken sigaramdan yudumlar alıyorum. İntihar etmeye cesaretim olmadığından sigaradan yardım alıyorum. Günde 3 pakete çıkardım limiti. Dudaklarım sigarasız kalınca dudaklarını özlüyor bu yüzdendir biri yanarken ötekisinin sırada beklemesi. Sana sigaramın dumanından haber yollasam anlar mısın GEL dediğimi. Yoksa kendimi mi yakmalıyım?

Önceki İçerikAna Rahminden Gökyüzüne
Sonraki İçerikZeki ALASYA
carpediem
Surlarla kaplı şehrin fakir bir semtinde doğan, 5 yaşında okumayı söken ve 7 yaşında da babamın önderliğiyle kitap okumaya başlayan biriyim. Elime ilk aldığım kitap Jack London’ın Vahşetin Çağrısı kitabı oldu. Okuduğum en değerli yazarların başında geliyordu. Zamanla okuduğum kitaplar sayesinde insanlardan tamamen koptum. Nevrotik yanımı tetikleyip beni buhrana sürükledi kitaplar. Okuduğum her kitap hayatımda dost dediğim birini alıp götürdü benden. İlkokul ve lise eğitimimde gayet başarılı bir öğrenciydim. Kendi çapımda bir şeyler yazmaya ilk 11 yaşında başladım. İlk eserim askere giden dayıma yazdığım bir şiir olmuştu. Sonrasında kalemim susmadı ve bende onunla konuşmaya başlar oldum. İlerisi için hiçbir zaman yazarlık hayalim olmadı. Ama okuduğum kitapların ve yazarların sayısı arttıkça içimdeki ateşe atılan odunların sayısı da artıyordu. İçimdeki ateş beni yakıyordu. Okuduğum her kitap ağzıma sıçıyordu. Tek amacım var şu an. Hayatımın içine sıçan bu yazarlardan ölmeden intikam almak. Bu doğrultuda bir eser verip Yusuf Atılgan gibi köyüme dönüp çiftçilik yapmak istiyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorum yapın
Lütfen isminizi buraya yazınız