Çapulcu'nun Bir Günü

0

31 mayıs 2013, öğlenden Harbiye’ye kadar yürüyebildik en fazla. Geceyarısına kadar polis barikatını Elmadağ’a kadar geri çektirebilmiştik. Gece saat 3-4 olduğunda neredeyse bayılacak haldeydim gazdan, sudan, koşmaktan, barikata malzeme taşımaktan, yaralananlara yardım etmekten… Bir ara bir binada mahsur kaldık. Bütün bina gaz doldu. Böcek gibi ölüp gitmekten korktuk. Bayılan bayılana. Ben de tam kendimi bırakacaktım ki, daha yeni bıyıkları terleyen bir çocuğun feryadlarıyla kendime geldim. Çoçuğun kolu çok fena kırılmış, kemiği gözüküyor, her taraf kan revan. Ağlamaya lüksümüz yoktu, çocuğu alıp tedavi görüleceği bir yere götürülmesini sağladık. Binadan çıktığımızda gördüklerime inanamadım. Sivil araçlar tam polis barikatının karşısına parkedilmişler! Otomobiller barikat olmuş. Sonra bir teyze çarptı gözüme belki yetmişlerinde. Herkes su sıkıldığında kaçarken o hem mecali olmadığından, hem de ölmek için belki de burayı seçmiş olduğundan öylece oturdu polis barikatının hemen önüne. Polis tazyikli suyla hafif bedenini bir kaç metre geriye fırlattı. Sanırsam o an delirdim. Öncesinde de delirmiştim ama o sahneden sonra kafamda, kalbimde birşeyler yıkıldı. Boğazım düğümlendi. Şoke olmuş vaziyette teyzenin asfalttan kazınışını izledim. Bildiğiniz kedili teyzeydi. Belki kurtuluş ermenilerinden. Onu taşıyanlardan biri kemalist, biri ülkücüydü. Barikata konulmuş arabalardan birinin arka camında osmanlı tuğrası vardı. Saat nerdeyse sabaha geliyordu. En son tek kapılı çok pahalı olduğu her halinden belli olan porsche marka bir arabanın polise doğru sürdüğünü gördüm insan selinin arasından. Camı açıktı. Manyak mısın hemşerim dedim. Yazık olur bak güzel arabana dedim. Samimiyetle gülümsedi, arabasını halka siper etmeye devam etti bana el sallayıp. Sahiden kafayı yemiştim. Kanım çekildi. Belki 15 saat olmuştu ben çatışmaya başlayalı. Hayatın olağan akışına hiç uymayan işler dönüyordu kafamı nereye çevirsem. Bildiğin halk savaşı veriliyordu. Pangaltı metrosuna kadar amaçsızca yürüyüp oturdum yere. Delirmiş gözlerle etrafı seyrediyordum, yoğun bir delilik içindeydim, sanki vücudum proteinlerini yemeye başlamıştı, gözlerim kararmıştı. O teyzeyi gördükten sonra kaç saat daha çatıştım bilmiyorum. Bir ara trt radyosunun yandığını gördüm hayal meyal. Zaman ve mekan algım kaybolmuştu. Sağolsun bir arkadaş gelip bana yemek ve su verdi. Beni alıp kurtuluşta bir eve götürdü uyumam için. Belki tek kelime konuşmadan uyudum. Birkaç saat sonra gaz kokusuyla uyandık. Sonra tekrardan sokaklara. Ama bugün daha taze, daha güçlü, daha kalabalıktık. Bugün birsürü arkadaşım da gelmişti yanıma. Öğlen olduğunda kendimi elimde bir paket sütle gezi parkında buldum. Polisler kaçarken son bir gaz fişeği sıkmışlardı havaya. Sanki hoşgeldin havai fişeğiydi o. Öyle şendik, öyle güzeldik. Sonrasını hepiniz biliyorsunuz…

CEVAP VER

Lütfen yorum yapın
Lütfen isminizi buraya yazınız