Osmanlıca ve Elektrik Faturası Üzerine

0

Toplumsal bir dinamiğin işleyişindeki bozukluğu yahut sorunsalı incelerken kültürel yapının derinlerine doğru yönelmek ve bu yönelişte sorunsalın zaman içindeki evrelerini iyi gözlemlemek gerekir. Toplumsalı kültürelin içinde aramak salt kültürel bir doğurganlık şeklinde indirgemeci bir yaklaşım olarak değerlendirilmemelidir. Kültürelin kalbine doğru ilerleyen bu yolculuk toplum-dışına yönelik dizgesel bir tanı ortaya koymak amacıyla izi sürülebilir bir yoldur. Aksi durum Toplumsal yahut Kültürel içinde sıkışıp kalmaktan ibarettir. Toplumsal saikleri açıklamayı kültürelin içinde aramak insanın özüne ve varoluşuna götüren bir araştırma olarak felsefenin ilk kapılarına kadar ulaşacak olan bir izlek oluşturmaktan gelir. Bundan mütevellit toplumsal bir akıl uçuşmasına sebep olan Osmanlıca tartışmasını değerlendirirken kültürel yapının özellikleri üzerinde dikkatle durulmalı, sebepler arasındaki ilişkiler incelenip düzenlenmelidir ve ele alınması gereken konu itibariyle kültürel yapının bir öğesi olan Lisan üzerine bir araştırma yapılmalıdır.

Lisan üzerine yapılacak araştırmaların toplumsal saikleri açıklamada önemli ölçüde fayda sağlayacak olmasına karşın yalnızca lisan üzerine dilbilimsel bir inceleme alanı açılması yeterli bir koşul değildir ve gerekli görülen diğer bilimlerden de yararlanılmalıdır. Örneğin lisanın ilk ne zaman üretildiği yahut evrim basamağının ilk ne zaman inşa edildiği sorusuna yönelik araştırmalarda hem sosyal bilimsel hem de dirimbilimsel alanların birleştirildiği ve önemli bulguların elde edildiği çalışmalar mevcuttur.

Bununla ilgili  araştırmalar incelendiğinde evrim basamaklarında gelişen bir yetinin(lisan) kültürel yapı inşası sürecindeki ilk atılımın 3 milyon yıl öncesine kadar dayandığı Homo habilis kafataslarının incelenmesi sonucunda elde edilen antropolojik kanıtlarda bulunduğunu ve  dirimbilimsel çalışmaların da yardımıyla açıklandığını söyleyebiliriz. Ayrıca bununla da kalmayıp genetik yapımızın lisan evrimi üzerinde etkili olabileceğine yönelik araştırmalar da mevcuttur.Kısa bir süre önce genetik araştırmalar neticesinde keşfedilen “Forkhead box proteini P2” geninin lisanın kökeni konusunda önemli tartışmalara sebep olması elle tutulur ve açıklanabilir bir şema oluşturmada yardımcı olacağı yadsınamaz bir gerçektir, lakin yine de temkinli olmakta fayda var.Şempanze ve insan FOXP2 genlerindeiki aminoasit farkı olduğu ve bu farkın insanlarda lisanın gelişimine sebep olduğu ileri sürülmektedir. (Wolfgang Enard, Molly Przeworski, Simon E. Fisher, Cecilia S. L. Lai, Victor Wiebe, Takashi Kitano, Anthony P. Monaco, Svante Pääbo [2002]. Molecular evolution of FOXP2, a gene involved in speech and language. Nature, 418, 869-872)

Görüldüğü üzere bilimler arası çalışmalar bugünün karanlık tarihine ilişkin çok önemli bulgular elde etmekte ve bulgular da yeni tartışmaları gündeme getirmektedir. Çalışmaların farklı alanların zenginliği ile sürdürülmeye çalışılması çözümlenmeye çalışılan sorunsalın alanı genişledikçe hem daha denetlenebilir hem de daha elverişli bir çözüm ortaya koyması açısından önemlidir.

Bu açıklamalardan sonra tekrar günümüz Türkiye’sinde Osmanlıca sorununa dönecek olursak bu sorunun yalnızca gündelik politika üretimine ve algı yönetimine ilişkin olmadığını Toplumsal’ın kaynağı olan Kültürel Yapı içerisinde belirli aralıklarla süregelmiş tartışmalara sebep olduğunu görebiliriz. Siyasi değişiklerin öncelikle inşasını Kültürel alanda gerçekleştirmeye çalıştığını Osmanlı tarihinde Tanzimat dönemi uygulamalarında ve Meşrutiyet’in ilanından Cumhuriyet’in ilanına kadar neredeyse her önemli siyasal reformda ve köklü değişikliklerde görebiliriz. Bu değişiklikler eğitim ve sanat alanlarında kendini sunmaya çalışırken bununla da kalmayıp zaman ve mekân değişimleriyle yeni izlenim alanları inşasına teşebbüs ediyor. Ulaşılmak istenen kültürel yapı zaman ve mekânda yeniden üretilmeye ve yeni işleyişin uyumlu parçaları haline getirilmeye çalışılıyor. Kültürel yapının yeniden inşası süreci sonunda zaman ve mekânı geri dönüşü olmayan zamanın ve mekânın yeniden üretiminin olanaklı olduğu toplumsal yapıya dönüştürmüştür. Osmanlıca tartışmalarını araştırırken siyasalın, kültürel yapıda ve toplumsal yapıda sürdürülmesi gerekliliğini belirtmek açısından bu iki yapının ayrımını yapmak daha anlaşılır olacaktır. Çünkü kültürel yapının öğelerindeki değişiklikler ile toplumsal yapının işlev-bütünsel ağ işleyişi birbirinden çok farklıdır ve bu ayrım Osmanlıca sorunu tartışmalarını değerlendirirken yanlış bir çıkarım yapmamızın önüne geçilmesini sağlayacaktır.

Böyle bir ayrımın Osmanlıca tartışmalarında bize faydalı olacağını düşünmek iyimser bir tablo olsa da toplumsal yapının işleyişi ve özellikleri itibariyle kültürele ilişkin bilginin kültürel sermayeye ait olması işi içinden çıkılmaz hale getiriyor. Bu noktada iyimserliği sürdürmek ve Osmanlıca tartışmasını toplumsal ve kültürel olmak üzere diyalektik yahut doğurgan bir süreçte incelemek sadece kültürel sermayenin bilgisinin ait olduğu toplumsal yapı içerisinde bir çaba olacaktır. Toplumsalı, kültürelin içinde aramak da bu noktada toplumsalın toplumsala ait olanın içinde aranması şeklinde sonuçlanacaktır. Buradaki sorun yapıların ve faillerin birbirinden ayrılamaz işlev-bütünsel bir ağ oluşturmasıdır. Yani ilk paragrafta belirttiğim bir bilimler arası iletişimin ve incelenen yapılar arasındaki diyalektiğin tanımlanması, bu işlev-bütünsel ağ’ın heyulasında ortaya çıkarılması son derece belirgin epistemolojik ve etnometodolojik bir kopmaya sebebiyet vermekle birlikte ağ yapıdan gelen bilgi kesilmesiyle sonuçlanacaktır.

Kültürel yapının öğeleri, toplumsal yapı içerisinde kültürel bir tüketim nesnesine yahut göstergesine ait bir özellik olarak bulunmaktadır. O halde toplumsalda ortaya çıkan bir sorunu anlamaya yönelik uğraşın kültürel yapının öğelerinden birinde yahut öğeleri arasında arama izleği aslında yok olmayıp yalnızca kültürel sermaye şeklinde tüketime dönüşmüştür ki bundan mütevellit toplumsalın bilinç-dışı olan kültürel yapı aslında tüketimin ta kendisidir. Bu noktada epistemolojik ve etnometodolojik kopuş engellenmiş tüketim ile ağsallığını ve işlevselliğini sağlamış olur. Bu da Tüketim Toplumunun inşasıdır.

Osmanlıca tartışmalarının alan sorunu böylece Tüketim Toplumunun yapısına dahil edilirken çözüme kavuşması yalnızca Tüketim Toplumu’nun inşa sürecine bir katkıdan öteye gitmeyecektir çünkü kültürel sermayeye ilişkin bilginin erişilebilirliği tüketim üzerinden şekillenmektedir. Osmanlıca tartışmalarını toplumsal bir faydaya dönüştürmek veya tartışmalardan doğan gerginliğin nötrleşmesi veya kişisel bir tatmin için girilecek bir çabada çözümü getirecek yahut çözümü getirecek bilgiye götürmesi tahmin edilen enformasyon yalnızca tüketim basamaklarını tırmanmayla elde edilebilir. Bu doğrultuda dil, toplumsal öncesi yapının oluşumunda insan anlığında beliren bir ilk ilke olarak ontolojik ve tinsel devinimin betimsel hareket ettiricisi şeklinde bir tanımlamayla ifade edilebilir lakin tüketim toplumunda işlev-bütünsel ağ içinde araçsal bir iletidir ve Osmanlıca tartışma alanı ve tartışma ereği olarak yalnızca tüketimin bir parçasıdır.

Not: Bu yazıyı hazırlamak ve size ulaştırmak bana yaklaşık olarak şunlara mal oldu;

1.Elektrik harcaması

2.Amacıma ulaşmak için gerekli olan enerjiyi sağlamak(besin harcaması)

3.Kaynak(kitap, dergi, tv, internet) harcaması

4.Harcamalar için gerekli değişim aracını elde etmek amacıyla sahip olduğum gücümü emeğe dönüştürme sonucunda zihinsel ve bedensel yıpranmanın doğurduğu hastalıklar için sağlık harcamaları

Not: Şimdi mutlu muyuz?

Önceki İçerikSamet'e Övgü
Sonraki İçerikHayatımızın Kaynağı
Ruhurevan
Yalnızca kapısı meşhur bir devlet okuluna müteallik sosyoloji bölümünün asosyalliğinde kültürel sermayeye kullanışlı bir ürün olarak yeniden dizayn ediliyorum. Bilmeye yakın bir histen kaçıyorum aşırılığa ve bu aşırılıkta keşfetmeye çalışıyorum. Güdümlenmiş bir bilişselliğin çobanıyım yahut kim bilir ben kimim?

CEVAP VER

Lütfen yorum yapın
Lütfen isminizi buraya yazınız