Tek başına içiyordu. Kimseye verecek bir şeyi kalmamıştı sohbetinden başka ve bilmiyordu insanların kelimelere tok olduğunu belki de kendisinin buna olan açlığından dolayıydı bilmemesi bu yüzden evde tek başınaydı. Hatta yaşamda tek başınaydı. Kitaplarıyla bir dünya kurmuştu kendine. Onlarla istediği yere gidebiliyordu. Bazen bir akıl hastanesinde, bazen bir cezaevinde, bazen bir sahil kenarında ve bazen de trende gerçekleşen bir yolculukta kendini buluyordu. Okuduğu kitaplar nevrotik yanını daha da tetiklemişe benziyordu. İçerken bunların hepsini düşünüyordu. Muhittin dalgın halini görünce seslendi;
+Efendim!
-Hoş geldin Muhittin geç otur şöyle.
+Düşüncelisiniz efendim yine ne oldu?
-İnsanları düşünüyorum Muhittin. Hepsi tüketmeye hazır birer et yığını halini almış vaziyetteler.
+Güzel şeyler düşünelim efendim.
-Ne güzel şeyi lan güzel bir şey mi kaldı? Baksana etrafına Muhittin ağaçlar bile yerini beton yığınlarına bıraktı. Ağaçları kesip betonu döken kim insanlar. Güzel olan her şeyin katili olmak için mi var olduk biz.
+Sakin olun efendim ağzınızı bozmayın.
-Her şey bozulmuş bir şey diyen yokta benim ağzıma mı laf ediyorsun.
+İçinizi bu kadar karartmayın efendim her şey güzel olacak.
-Polyannacılık oynamıyoruz burada Muhittin. Gerçeklerden bahsediyoruz. Herkesin komplimanlar ardına gizleyip yerine pozitif şeyler söylediği gerçeklerden.
+Pesimist haliniz yine zirvelerde efendim.
-Olanlar canımı sıkıyor Muhittin. Halay çalsa oturur ağlar, halay mendiliyle de burnumu silerim öyle içim sıkılıyor.
+Yapmayın efendim. Bakın ‘Barış Süreci’ başlatıldı bu güzel bir şey değil mi?
-Ne barışı Muhittin! Ne barışı! Bunlar hep safsata oyalama politikaları. Ne kadar başta kalırım hesapları. Barış marış yok amk. Bu dünyada barış dört yaşın üzerindeki insanların ölmesiyle gelir ancak. Yetişkinlerin olduğu yerde barışa yer yok. Anlamadın mı bunu hâlâ?
+Ama efendim…
-Aması maması yok amk. Otur dinle beni. Dünya üzerinde en çok insan ölümlerine sebep olan iki şeyi sana söyleyeyim. Birincisi din, ikincisi ırk ve bunlar şimdi kategorilize edilmiş bir şekilde farklı savaş alanlarına da yer açıyor. Artık takımlar, düşünceler, eylemler bile ölüm için yeterli sebep oluyor. Doğarken yaşama hakkıyla doğan biz insanlar artık yaşama hakkımızı bile başkaların elinde buluyoruz. Yıllar önce büyük bir yazarın da dediği gibi “Bat Dünya Bat!”
+Çok içtiniz efendim şöyle geçip uzanın isterseniz biraz.
-Çok yorgunum Muhittin. Kendimi Ajda Pekkan’ın üst dudağı gibi hissediyorum. Kımıldayacak halim yok.
+Olanları düşünmeyin efendim. Takmayın kafanıza bereden başka bir şey.
-“Düşünüyorum öyleyse varım” demişti bir adam. Ben de varım bu yüzden düşünüyorum diyorum o adama. Üniversite yılları bana çok şey kattı Muhittin. En önemlisi alttan almak ve farklı pencerelerden bakmak. Ama artık alttan alamıyorum Muhittin güç kaybediyorum. İnsanlarla yaşamak zormuş bunu öğrendim. Bak bana benden alacakları bir şeyleri kalmadığı günden beri yalnızım. Onlar olmayınca daha çok düşünüp daha farklı pencerelerden bakar oldum. Ama bazı insanlar var Muhittin onları baktıkları pencereden aşağı atmak istiyorum.
+İyi değilsiniz efendim beni korkutuyorsunuz!
-Çok iyiyim Muhittin korkacak bir şey yok. İçimdekileri kusuyorum sadece şu an. Bizi diğer canlılardan üstün kılan her şeyi kötüye kullanıyoruz Muhittin. Konuşuyoruz ama konuşarak birbirimize yalanlar söylüyoruz, birbirimizi aldatıyoruz. Sence konuşmasaydık daha iyi olmaz mıydı? Aldığımız nefeslerin tümü oksijen israfı olarak kayda geçmeli bence.
+Efendim ben de içebilir miyim?
-İç tabi Muhittin ama çok içme geçen sefer içtiğinde benden daha kötü bir hâl almıştın. Bu yorgun halimle hastaneleri gezdirme bana. Hem sen çabuk götü başı kaybediyorsun bunun için az iç.
+Tamam efendim az içerim. Hem sanırım bu sefer ben sizi hastaneye götüreceğim sanırım. Baksanıza halinize.
-Ne var lan halimde. Ben içtikçe hafiflerim. İçimi dökerim. Doktora vereceğim parayı alkole veririm ve senin de kafanı biraz şişiririm olur biter.
+Beni siz yarattınız efendim kafa şişirmek ne demek.
-Tamam lan mütevazi olmayı bırakta bana yardım et tuvalete gideyim. Bu dünyanın içine etmeye birazda tuvalette devam edeyim. Sifonu çekip kurtulurum belki.
+Bir şeyi kazanmak için vermen gereken emeği, kurtulmak için de vermen gerek.
-İki yudumla felsefeci oldun lan başımıza. Ben uyuyorum sen de çok içme sabah belki güneş bize doğar birlikte kahvaltı yapar sürekli komşunun ağacına konan kuşları ekmek içiyle kandırıp kendi ağaçlarımıza abone ederiz.
+Tamam efendim. Kuşlar artık bizim için ötecek desenize…[/vc_column_text]
Tek başına içiyordu. Kimseye verecek bir şeyi kalmamıştı sohbetinden başka ve bilmiyordu insanların kelimelere tok olduğunu belki de kendisinin buna olan açlığından dolayıydı bilmemesi bu yüzden evde tek başınaydı. Hatta yaşamda tek başınaydı. Kitaplarıyla bir dünya kurmuştu kendine. Onlarla istediği yere gidebiliyordu. Bazen bir akıl hastanesinde, bazen bir cezaevinde, bazen bir sahil kenarında ve bazen de trende gerçekleşen bir yolculukta kendini buluyordu. Okuduğu kitaplar nevrotik yanını daha da tetiklemişe benziyordu. İçerken bunların hepsini düşünüyordu. Muhittin dalgın halini görünce seslendi;
+Efendim!
-Hoş geldin Muhittin geç otur şöyle.
+Düşüncelisiniz efendim yine ne oldu?
-İnsanları düşünüyorum Muhittin. Hepsi tüketmeye hazır birer et yığını halini almış vaziyetteler.
+Güzel şeyler düşünelim efendim.
-Ne güzel şeyi lan güzel bir şey mi kaldı? Baksana etrafına Muhittin ağaçlar bile yerini beton yığınlarına bıraktı. Ağaçları kesip betonu döken kim insanlar. Güzel olan her şeyin katili olmak için mi var olduk biz.
+Sakin olun efendim ağzınızı bozmayın.
-Her şey bozulmuş bir şey diyen yokta benim ağzıma mı laf ediyorsun.
+İçinizi bu kadar karartmayın efendim her şey güzel olacak.
-Polyannacılık oynamıyoruz burada Muhittin. Gerçeklerden bahsediyoruz. Herkesin komplimanlar ardına gizleyip yerine pozitif şeyler söylediği gerçeklerden.
+Pesimist haliniz yine zirvelerde efendim.
-Olanlar canımı sıkıyor Muhittin. Halay çalsa oturur ağlar, halay mendiliyle de burnumu silerim öyle içim sıkılıyor.
+Yapmayın efendim. Bakın ‘Barış Süreci’ başlatıldı bu güzel bir şey değil mi?
-Ne barışı Muhittin! Ne barışı! Bunlar hep safsata oyalama politikaları. Ne kadar başta kalırım hesapları. Barış marış yok amk. Bu dünyada barış dört yaşın üzerindeki insanların ölmesiyle gelir ancak. Yetişkinlerin olduğu yerde barışa yer yok. Anlamadın mı bunu hâlâ?
+Ama efendim…
-Aması maması yok amk. Otur dinle beni. Dünya üzerinde en çok insan ölümlerine sebep olan iki şeyi sana söyleyeyim. Birincisi din, ikincisi ırk ve bunlar şimdi kategorilize edilmiş bir şekilde farklı savaş alanlarına da yer açıyor. Artık takımlar, düşünceler, eylemler bile ölüm için yeterli sebep oluyor. Doğarken yaşama hakkıyla doğan biz insanlar artık yaşama hakkımızı bile başkaların elinde buluyoruz. Yıllar önce büyük bir yazarın da dediği gibi “Bat Dünya Bat!”
+Çok içtiniz efendim şöyle geçip uzanın isterseniz biraz.
-Çok yorgunum Muhittin. Kendimi Ajda Pekkan’ın üst dudağı gibi hissediyorum. Kımıldayacak halim yok.
+Olanları düşünmeyin efendim. Takmayın kafanıza bereden başka bir şey.
-“Düşünüyorum öyleyse varım” demişti bir adam. Ben de varım bu yüzden düşünüyorum diyorum o adama. Üniversite yılları bana çok şey kattı Muhittin. En önemlisi alttan almak ve farklı pencerelerden bakmak. Ama artık alttan alamıyorum Muhittin güç kaybediyorum. İnsanlarla yaşamak zormuş bunu öğrendim. Bak bana benden alacakları bir şeyleri kalmadığı günden beri yalnızım. Onlar olmayınca daha çok düşünüp daha farklı pencerelerden bakar oldum. Ama bazı insanlar var Muhittin onları baktıkları pencereden aşağı atmak istiyorum.
+İyi değilsiniz efendim beni korkutuyorsunuz!
-Çok iyiyim Muhittin korkacak bir şey yok. İçimdekileri kusuyorum sadece şu an. Bizi diğer canlılardan üstün kılan her şeyi kötüye kullanıyoruz Muhittin. Konuşuyoruz ama konuşarak birbirimize yalanlar söylüyoruz, birbirimizi aldatıyoruz. Sence konuşmasaydık daha iyi olmaz mıydı? Aldığımız nefeslerin tümü oksijen israfı olarak kayda geçmeli bence.
+Efendim ben de içebilir miyim?
-İç tabi Muhittin ama çok içme geçen sefer içtiğinde benden daha kötü bir hâl almıştın. Bu yorgun halimle hastaneleri gezdirme bana. Hem sen çabuk götü başı kaybediyorsun bunun için az iç.
+Tamam efendim az içerim. Hem sanırım bu sefer ben sizi hastaneye götüreceğim sanırım. Baksanıza halinize.
-Ne var lan halimde. Ben içtikçe hafiflerim. İçimi dökerim. Doktora vereceğim parayı alkole veririm ve senin de kafanı biraz şişiririm olur biter.
+Beni siz yarattınız efendim kafa şişirmek ne demek.
-Tamam lan mütevazi olmayı bırakta bana yardım et tuvalete gideyim. Bu dünyanın içine etmeye birazda tuvalette devam edeyim. Sifonu çekip kurtulurum belki.
+Bir şeyi kazanmak için vermen gereken emeği, kurtulmak için de vermen gerek.
-İki yudumla felsefeci oldun lan başımıza. Ben uyuyorum sen de çok içme sabah belki güneş bize doğar birlikte kahvaltı yapar sürekli komşunun ağacına konan kuşları ekmek içiyle kandırıp kendi ağaçlarımıza abone ederiz.
+Tamam efendim. Kuşlar artık bizim için ötecek desenize…