Nazım: Kadınlarına Selam, Sana Teessüf

0
Nazım: Kadınlarına Selam, Sana Teessüf
  • Nazım, Piraye’ye

“En güzel deniz :

henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk :
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz :
henüz söylememiş olduğum sözdür…

demişti ve biz de nasıl hayran olmuştuk.

Nazım: Kadınlarına Selam, Sana Teessüf

NAZIM VE PİRAYE

  • Sonra Nazım Münevver’e de

“ Sen esirliğim ve hürriyetimsin,

Çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,

Sen memleketimsin. Sen ela gözlerinde yeşil hareler,

Sen büyük,güzel ve muzaffer

Ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin…”

demişti ve bizim yine içimiz erimişti Nazım’ın ‘aşk’ına.

Nazım: Kadınlarına Selam, Sana Teessüf

NAZIM VE MÜNEVVER

  • Sonra bi de Vera’ya

“İri iri damlalarıyla yağmur üzüm salkımıydı doğum gününde
senin
şaşkın ve sırılsıklam durdum önünde senin
altın kubbeli bir ağaçtın
denizin ortasında
ilk ergenlik düşümden geliyorum sana
bu şehrin bana verdiği en tatlı yemiş en akıllı söz en insan sokaksın
günlük güneşlik rüzgârım benim
saçları saman sarısı kirpikleri mavi karım benim “

demişti. Aşkın nazım şekli oluvermişti gözümüzde…

Nazım: Kadınlarına Selam, Sana Teessüf

 

NAZIM VE VERA

Bir adamın tüm şiirlerini tek bir kadın için yazmış olduğunu düşünmek elbette bir Ütopya  idi. Ve işte Nazım her kadınına şiir olmuş bir adam…

Pirayesine “Ve senin alnın gibi hür, ferah ve ümitli bir âlem kuracağız Pirâyem…” demiş ardından Münevverine “Hoş geldin kadınım benim hoş geldin ayağını basdın odama, Kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi.” deyivermişti.

Hele Vera’ye “Lanet olsun, ne muazzam şey seni sevmek! Sen benim aşkım, sen benim kızım, sen benim yoldaşım, sen benim küçük annemsin” diyen de aynı Nazım’dı. Peki ne oldu, nasıl oldu da Nazım böyle aşklara bölündü?

Bu bir aşk hikayesi değil, birden çok aşkın, okuyanı dinleyeni inciten; “Nazım’ın bile Piraye’yi aldattığı bir dünyada yaşıyoruz” dedirten hikayesidir.

Bildiğimiz ilk aşkı Nüzhet Hanım’dır Nazım’ın. Henüz Moskova’da öğrenciyken evlenmişlerdi. Fakat Nüzhet Hanım’ın ailesinin razı olmadığı bir evlilikti bu ve çok da uzun sürmedi. Önce Nüzhet, hasta oldu. Kendi anlattığı gibi “hasta hasta Nazım’ı terkedip ailesinin yanına döndü” Nüzhet. Sonra da ailece İstanbul’a döndüler. Uzun bir tedaviden sonra iyileşti Nüzhet, ama Nazım’ın ısrarlarına rağmen evliliğine dönmek istemedi. Zira Nazım’ın ailesinin de bu “küçük gözlü kadını” istemediğini biliyordu. Bu evlilik birkaç yılın sonunda biterken Nazım

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan ev..

şiirini o “minnacık kadına” yazdı. Bu, belki de Nazım’ın aldatılmayan tek aşkıydı.

Nazım: Kadınlarına Selam, Sana Teessüf

 

NAZIM VE NÜZHET HANIM

Aradan on yıla yakın zaman ve başka kadınlar geçti. Nazım bu kez iki çocuk annesi dul bir kadına aşık oldu. O kadın, Nazım’ın kızkardeşinin arkadaşı Piraye idi. Piraye başta kendini çocuklu bir dul kadın olmaktan ötürü geri çektiyse de çok kalamadı gerilerde. 1935’te herkesten habersiz evlendi Nazım ve Piraye. 3 yıl sonra Nazım’a hapis cezası verildi. Bundan sonra Piraye Nazım’ın dışarıdaki dünya ile bağı oldu. 1945′ e kadar yazdı Piraye’ye. Ona

Ne güzel şey hatırlamak seni :
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken…

“Kelimelerin geldiler bana,
yüreğinden, kafandan, etindendiler.
Kelimelerin getirdiler seni,
onlar : ana,
onlar : kadın
ve yoldaş olan…
Mahzundular, acıydılar, sevinçli, umutlu, kahramandılar,
kelimelerin insandılar…”

“Sen ki, her yerde «hâzırı nâzır»ımsın,
konuşamayız seninle,
duyamayız sesini birbirimizin :
sen benim sekiz yıldır dul karımsın…

dedi mektuplarında. Ama 1946’da Nazım için yeni bir aşk başladı, ötedeki bitmeden. Dayısının kızı Münevver Hanım Bursa Cezaevinde yatıyorken onu ziyaretlere gelip gittikçe gönlünü Piraye’den alıp Münevver’e veriverdi. Her zarfta Piraye’ye umut ve hasret gönderen Nazım bu kez bir zarfta Münevver’i gönderdi. İstanbul’da önceki kocasından bir kızı ve bir oğluyla kocasını fukaralık içinde bekleyen Piraye, boşama talebini kabul etti.

Nazım’ın Münevver ile evlenmek için beklediği genel af çıkmayında Münevver kocasına geri dündü. Bu kez Nazım pişmanlık içinde yeniden yazdı. “Gel” dedi Piraye’ye.

Pirayem Kızıl saçlı bacım benim,

Seni arkadan bıçakladım. Bir damlası benim damarlarımdaki bütün kana bedel kanınla boyandı ellerim. Yeryüzündeki hiçbir insan hiçbir insana benim sana yaptigim kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana ” Gel ” diyecek kadar yüzsüz ve alcaksam ne halt edeyim öyleyim işte. Fakat gel. Oğlumuz Memet’in başı için gel ve ben kalan ömrümde ona layık bir baba olmak fırsatını kazanabileyim. Senin yüzüne nasıl bakabilecegimi bilemiyorum. Seninle karşılastığım anda ayaklarının dibine yıkılacağım belki. Belki de sadece bayrağını kendi eliyle düşmana teslim etmiş bir hainin cesaretiyle yüzüne bakmaya calışacağım. Belki de tek kelime söylemeden gözlerimi iskarpinlerine dikip oturacağım. Fakat gel. Hayatım yalnız kendime ait olsaydı gebermeyi çoktan tercih ederdim. Kendi ferdiyetimden, fizyolojimden, kafamin deli hasta tarafından öylesine nefret ediyorum. Fakat yaşamam lazım. Beni affetmek icin değil, beni oğlumuz, kızımız ve onlar gibi iyi namuslu insanlarımız icin yaşatmak için gel ve bir daha da yalnız bırakma. Eteklerinden öperim.”

Gitti Piraye son kez Nazım’a. Ancak hastane odasında konuşurlarken odaya Münevver Hanım’ın girmesiyle Piraye odadan çıktı. Tıpkı Nazım’ın gönlünü de Münevver’e terkettiği gibi. Bu, onların son görüşmeleri oldu. Piraye ki Nazım’ın, onun salınması için cadde cadde dolaşıp imza toplamış karısıydı. Bundan sonra kalbinin kızıl saçlı bacısı olarak kalacaktı.

Yıl 1950 olduğunda af çıktı ve Nazım, Münevver ile evlendi. Bir de oğulları oldu. Piraye’nin oğlu Memed’in adını verdi kendine çok benzeyen oğluna. Ancak bu evlilik de uzun sürmeyecekti. Nazım 49 yaşındaydı ve onu askere çağırıyorlardı. Orada öldürüleceği haberini alan Nazım, 3 aylık oğlu ve karısı geride Rusya’ya kaçtı. 10 yıl sonra Münevver gelecekti oğluyla planladıkları üzere. Ancak Münevver, gönderdiği Nazım’ı değil artık Vera’nın Nazım’ını bulacaktı. Ancak Vera, Nazım’ın Moskova’daki ilk macerası değildi. Hem doktoru hem sevgilisi olan Galina’yı da Münevver gibi Vera ile aldattı.

Nazım: Kadınlarına Selam, Sana Teessüf

 

NAZIM VE GALİNA

“ Ananı üzme oğlum, /Ben güldürmedim yüzünü /Sen güldür. /Anan /İpek gibi kuvvetli,ipek gibi yumuşak; /Anan, /Nineliğinde bile güzel olacak /On ilk gördüğüm günkü gibi, /Boğaziçi’nde Onyedisinde, /Ay ışığı,gün ışığı,caneriği, /Dünya güzeli.” yazdığı oğlu ve karısı Münevver ile yolları da böylece ayrılıverdi.

Evli ve bir çocuk annesi olan Vera’nın bu durumu Nazım için bir engel teşkil etmedi. Uğraştı ve onu da kendine aşık etti. Gittiği tüm şehirlerden Vera’ya yazdı. 1960 yılında Nazım ile evlendiğinde Vera 28 yaşındaydı. Nazım 1963’te ölene kadar Vera ile evli kaldı.
Bunlar Nazım’ın biri bitip öteki başlayan, hatta biri bitmeden öteki başlayan aşkları. Hepsi bu kadar da değil…

15 Ocak efendim, Nazım’ın doğum günü. Bu vesile ile anıyoruz elbette. Ama bu aşkları böyle yaşayanın adı Nazım Hikmet olmasa, hani şu şiirleri yazan adam bu olmasa… Gomidas yazım gibi -dikkat bu yazı kadın bakış açısı içerir- diye uyarmalıydım belki de başta. Zira her ne kadar büyük bir şair olsa da sadakatsiz bir aşıktı Nazım. Yazdığı şiirlerdeki kadınlar, okuyanlarda yerinde olma isteği uyandırsa da tam “düşman başına” denebilecek bir sevgiliydi.

Piraye’ye “herkese selam, sana hasret.” demişti bir mektubunda onu yakıp ortada koymadan önce. Sana da şimdi:

Ey Mavi Gözlü Dev!

Şiirlerine, kadınlarında selam; sana teessüf.

Nazım’ın çok şiiri bestelendi şimdiye kadar büyük ustalarca. Niye bilmem ama Piraye, tüm aşıkları arasında anılmayı daha çok hakeden kadındır bana göre. Ona yazdığı şiirlerden bir beste aşağıdaki. Dinlerken Piraye’yi, öncesini ve sonrasını duyarak dinleyiniz.

 

 

CEVAP VER

Lütfen yorum yapın
Lütfen isminizi buraya yazınız