AŞK-I DEVRAN

0

Neredeyiz biz, güzel ey güzel dost, neredeyiz? Hangi koca çınarın dalında asılı kalmış ömürleriz? Anlamsızlıklara anlam yükleme uğruna hayatlarımızı harcıyor muyuz hala?  Ya da kendimizi çok zeki sanıp yaptığımız illegal işlere kılıf uydurmaya mı adamışız hayatlarımızı?  Halen daha, zaten hali hazırda güzel olan insanları daha güzel olduğunu tahmin edip onayladığımız kalıplara mı sokmaya çalışıyoruz? Neredeyiz güzel dost neredeyiz? Bu koskoca devranda, bu büyük kargaşanın içinde neredeyiz?

Kimin hayatını yaşıyoruz? Gerçekten yaşamak istediğimiz hayatı yaşadığımıza emin miyiz? Doğduğumuz çukurda hala sayılmayı mı bekliyoruz yoksa artık ilk olarak kendimizi saymaya başlayacak mıyız?

Biz olabildik mi? Ya da biz olmanın neresindeyiz? İnsanları olduğu gibi kabullenmeyi, güzele de çirkine de eyvallah demeyi, kini gömmeyi, öfkeyi yok saymayı, kıskanmayarak gerçeğe ulaşabilmeyi öğrenebildik mi?  Peki ya Allah’ı bulabildik mi? Her güzelliğin içindeki Allah’ı okuyabildik mi? Kendimizdeki güzelliği okuyabildik mi?!

Eller…

Onlar çok şey anlatıyor. Bizi anlatıyor, biz olmayı anlatıyor. Güzelliğimizi gösterip korkularımızı saklıyor. En derin üzüntülerimizi avucudumuzu kapattığımız anda örtüyor.

Dokunmak…

Duyguların somutlaşan, davranışa dökülen halidir dokunmak. Yalnızlıktan uzak bir hissiyat paylaşmanın ilk adımıdır dokunmak.

Yalnızız çok yalnızız bu koca cümbüşün içinde, çok yalnızız. Dokunamıyoruz, dokunmak istiyoruz o kadar çok dokunmak istiyoruz ki ama yapamıyoruz. Her hayata, her çaresizliğe, her gözyaşına o kadar dokunmak istiyoruz ki ama beceremiyoruz. İlk önce kendi içimizdeki engellere takılıyoruz sonrasında karşıdaki güvenmiyor bize. Al işte! Bir engel daha çıkıyor karşımıza. Bizi hep oyunun dışına atıyor. Halbuki bu oyunu biz çok iyi biliyoruz sonuna kadar kavga edebiliriz. Lakin bir yerde pes etmeyi seçiyoruz. Başka ruhlara dokunmak ucuz geliyor.

Ben en çok bir hayata dokunduğumda mutlu oluyorum. Benim ömür yolu dediğim yolcusu olduğum bitmek bilmeyen o koca yol o kadar güzel ki kaç kişinin hayatını tek bir dokunuşla güzel kıldık biz bile tahmin edemeyiz.

Aslında aşığız biz. Her cana, her canana…

Ayırmıyoruz biz her güzelliği seviyoruz. Her varlığı da güzel etmesini biliyoruz.

Yetinmeyi bilmiyoruz ve bilmeyeceğiz. Hiçbir zaman yetinmeyeceğiz fakat her zaman şükredeceğiz. Biz adam olacağız ama sevdalanmayı unutmayacağız.

Biz çok güzeliz, güzeli bulduk lakin hala güzeli arayacağız bu arayışa da hiçbir zaman son vermeyeceğiz. En güzeli ararken ne kadar güzel olduğumuzu hiçbir zaman unutmayacağız. Biz dostu bulacağız arayıp da ondaki bizi göreceğiz. Dostlarımızı, sevdiklerimizi, içimizdeki aşklarımızı, dillere döktüğümüz sevdalarımızı… Hepsini, ayırmadan!

Eller hocam eller…

Dokunmak hocam her güzelliğin başı dokunmak…

Her duyguya anlam yükleyen ilk davranış dokunmak…

Anlamsızlıklara hala anlam yüklemeye çalışacak mıyız yoksa onları dokunuşumuzla anlamlı mı kılacağız? Görüyoruz biz, o büyük sırrı görüyoruz. Onu yaşıyoruz onu aşkla yad ediyoruz. Sonra, sonra ne mi oluyor? Dokunmak istedikten sonra gözlerimizle de dokunmaya başlıyoruz yavaş yavaş, ağır ağır, onu hissederek. Dokundukça yalnızlıktan uzak oluyoruz biz.

Eller… Dokunmanın somut hali…

Dokunmak aşktır. Dokunmak ilahi aşktır. Dokunmak Allah’a ulaşmaktır. Dokunmak Allah’ı diğer bedenlerde bulmaktır. Görmektir onu, parmak uçlarında hissetmektir. Biz olabilmektir dokunmak.

Bakmak…  Anlamsızları anlamlı kılmak için bakmak.

Bakmak ve sonrasında derinlere yazılanları görmek…  Aslında senin benden bir farkın olmadığını, benim sen olduğumu görmek…

Evet mükemmel! Artık görebiliyorum!  Baktım ve derinlere yazılan aynıyı gördüm, beraber gördük. Ve sanırım artık biz olmayı da öğrendik.  Şimdi kalan tek şey dokunmak. Dokunuyorum korkmadan dokunuyorum. Dokunmaya cesareti olmayan çaresiz bedenlerin, ne diyeceğini umursamadan dokunuyorum. Biz dokunuyoruz. Çünkü biz artık biz olmayı öğrendik.

Aramak…  Aşkı aramak…  Her güzelliğin içindeki aşkı aramak…

Eksiltili cümlelerle bir kadına aşık olmak, hiçbir zaman içini doldurmamak, tamamlamamak… Anlamsızlıklara anlam yüklememek, derinlerde kaybolmak…

Kuş gibi özgür olmak… Kuşlar gibi özgürcesine haykırmak gökyüzüne yazmak…

Onun kafasına girmek, damarlarından akmak, gözlerinden görmek, aşkı bulmak…

İçinden sevmek, uzakta durmak yakından yaşamak, yanan ateş olmak…

Masanın üstünde yanan ateş olmak…

İnsanlara saygı duymak…

Nefretini kıskançlığını kinini bencilliğini yok sayıp insanlara saygı duymak. Yahu sevebilmek onları, ne kadar zor olabilir ki sevebilmek onları?

Onları mutlu görmeyi arzulamak,

Onların mutluluğuyla gülümsemek,

Gülmek, hep gülmek hep dostlarla gülmek, hep sevdaya gülmek…

Mey olmak, aşkı bulmak..

Önceki İçerik2015 İlkbahar-Yaz Modasının Top 5’i
Sonraki İçerikYÜREĞİMİZ KÖMÜR KARASI!
Armagan K.
1993 senesinde yaz sıcağının tam ortasında, Temmuz ayında İstanbul’da dünyaya geldi. Yaşadığı semtteki insanların aksine akademik başarıya değer veren bir ailenin ilk çocuğu olarak Şişli’de ilköğretimini aldı. İlkokul yıllarında yazı yazmaya ve şiir okumaya merakını keşfeden yazarın bu alanda yarışma dereceleri vardır. Lise eğitimini Sarıyer’de bulunan Rotary 100. Yıl Anadolu Lisesi’nde tamamladı. Burada eğitimden ziyade hayatla tanıştı. Kıymet vermeyi, karşılıksız güvenmeyi , güzeli çirkinden ayırmayı, varken yemeyi, yokken sürünmeyi, dost kelimesinin anlamını bu yaşlarda öğrendi. Akademik başarısının düşük olduğu lise yıllarında bir sene sınıf tekrarıyla birlikte mezun olup, Sakarya Üniversitesi’nin İşletme fakültesinde İnsan Kaynakları Yönetimi lisansını tamamlamak için uğraş veriyor. Kitaplara, doğaya ve Hayyam’a sevdalı olan yazar politikaya, tarihe, psikolojiye, felsefeye ve edebiyata merak duymaktadır. Her şeyin bir şeyini, bir şeyin her şeyini bilmeye gayret etmekte, hayatı ve kadınları yollara düşerek tanımaya çalışmaktadır. Ona göre Şems olmak da elimizde Alaaddin olmak da. Her şey küçük bir andaki şeçimlerden ibaret.

CEVAP VER

Lütfen yorum yapın
Lütfen isminizi buraya yazınız