Modern Öznenin Çöküşü

0

Açıkcası toplu bir şizofreni raporu almamızın zamanı geldi de geçiyor.  Aile içinde, otobüste, okulda, iş yerinde, bakkalda, parkta, süper markette ve daha birçok sosyal çevrede “Ben” in söylemleri ve davranışları derin farklılıklar göstermektedir.  Toplum içinde birçok statüyü kendi “Ben” inde barındırmaya çalışan ve tüm bu statülerin gücüne sahip olmayı büyük bir yırtıcılıkla isteyen insan, sahip olduğunu düşündüğü statülerin siluetlerinin tutsağı olmaktan kurtulamıyor ne yazık ki.  Zamanla girdiği psikozun onun sosyal normları ve kabul edilir kişiliği haline gelmesi toplumun insan zihni için nasıl bir kara delik olabileceğini ve nasıl farkındalığı eriteceğini gösteriyor.

**

Şimdi yukarda yazdıklarıma istinaden, internette sosyal paylaşım sitelerinde kandırdığı kadınlardan para alıp kaçan bir şahısın hikâyesine konuk edeyim sizleri. “İnternet üzerinde kendini mühendis olarak tanıtan şahıs, arkadaşlık kurduğu kadınları evlilik vaatleriyle kandırıp,  onların paralarını alıp kayıplara karışıyor. Kadınlardan biri, polise verdiği ifadede ‘onunla internet üzerinden başlayan tanışmamız kısa sürede ilerledi ve sonra yüz yüze görüşmeye başladık. Bana evlenme teklifi etti, ben de kabul ettim. Evlilik hazırlıklarına başladık, evlenince oturmak üzere bir ev tuttuk. Zaman içinde evin tadilatı için toplam 100 bin lira para aldı benden ve sonra da ortadan kayboldu. Araştırdım bana söylediği firmada hiç çalışmadığını öğrendim.’ Başından geçenleri böyle anlatıyor. İki mağdur tarafından teşhis edilen 38 yaşındaki zanlı adliyeye sevk edildikten sonra serbest bırakılıyor.”  Hikaye böyle ve gayette gerçek, yaşanılmış… Haberin ayrıntılarına girmenin manası yok daha, belli ki zanlı ve mağdurlar bile ne yaptıklarını bilemiyorlardı tam olarak. Çünkü yaptıkları şeyi yaşayan hangi gerçeklikleriydi, bundan emin olamazlardı asla. Zanlı sanal ‘Ben’ i ile gerçekleştirdiği oyunun, ceza almasa bile, yargısını başka bir gerçeklikte yaşadı. Mağdur kadınlar da aynı şekilde yaşadı bu durumu tabi ki. Yasal uygulamalar şu anda zaten işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor, o yüzden hiç bunlara değinmeyeceğim. Buradaki sıkıntı, gerçek diye kabul edilen yaşantıdaki çeşitlenmiş ‘Ben’lerimizin, sanal diye kabul edilen alemde farklı boyutlar alarak kimi zaman bir gerçeklikten bir başka gerçekliğe küçük rötuşlar şeklinde kopyalandığı kimi zaman bir gerçeklikten referans alınıp diğer bir gerçeklikte baştan bir yaratım yapılmaya çalışıldığı görülüyor. Sanal olarak kabul edilen gerçeklikte yine sanal gerçeklikteki referanslardan alınarak çeşitlenen kişilikler, başka sanal kişiliklerin yaratımına sebebiyet veriyor, bu durum bu şekilde çoğaldıkça kendi içimizde ve kabul ettiğimiz herhangi bir gerçeklikte yalnızca bir hayalet olarak var olabileceğiz. O yüzdendir ki belki annesi babası yahut en yakınındaki sevdikleri 100 bin lira istese çıkarıp vermeyecek olan yukarıdaki haberimizdeki mağdur, belki şu anda hiç hatırlamadığı ve bir daha hiç kullanmayacağı bir başka gerçeklikteki bir siluetiyle çok fazla tanımadığı birine çıkarıp 100 bin lirayı veriyor. Açıkçası hangi kavramların hangi duyguların hangi gerçeklere ait olduğunu ve orada insanı yaşayabilir kılacağını çoktan yitirdik. Çok zamandır eşyaların içinden geçen bir hayaletiz, mezarlarımızı bulmaya çalışmak oldu yaşamak yalnızca…

 ***IMG_1358-700x494

Toplum içindeki bireyin, Schrödinger’in Kedisinden bir farkı kalmıyor, birey hem ölü hem de canlıdır.  Lakin ağulu şarkılar söyleyen insan zihni, ölü ve canlı siluetlerin ‘you’re my heart, you’re my soul’ nidalarıyla kendi öz’ünün hazin sonuna doğru ilerlemektedir. Burada bireyin toplum içerisinde nasıl eriyip tükendiğinden yahut sosyal dogmaların, bağnaz akımların ve delirmiş izmlerin yüksek dozda etkisinde kalmasından ötürü acılar dile getirip bir riyakârlığa bürünmeyeceğim doğrusu. Gerçekleşen şu: insan zihni içine çektiği her şeyi büyük bir açlıkla yok etmeyi arzuluyor, beş duyusuyla emercesine, her şeyi, zihninin yörüngesine sürüklüyor ve yok edebildiğini yok ediyor, değiştirebildiğini değiştiriyor, gücünün yetmediğine ise lanet hastalığını bulaştırıp tükürüyor. Görüldüğü gibi tek tek her bir bireyin kendi portatif kara deliğini, beyninin kıvrımlarında istediği yere götürmesi küre-sosyal akışın içinde, gezegeni  hızla yutup yok eden bir insan-kara delik oluşmasına sebebiyet veriyor.  Güneşin tepelerin ardından tekrar parlayacağını söyleyebilmenin romantizmini ben de yaşamak isterdim, ancak güneşi hala yok etmediysek ya da etmeyi sinsi planlarımıza katmadıysak daha. Peki biraz daha iyimser yaklaşacak olursam, en iyi ihtimalle güneş infilak eder ve savruluruz uzay boşluğuna tanınmaz bir şekilde…

CEVAP VER

Lütfen yorum yapın
Lütfen isminizi buraya yazınız