BİR MEKTUBUN VAR

0

Bu sana ilk mektubum. Aslında benim birine kendi adıma yazdığım ilk mektubum. Ben söyleyemediklerimi yazarım. Sana karşı herhangi bir şeyi geciktirmedim. Hep zamanında söyledim. Deniz gibi çıplak ve güneşin en parlak haliyle sana geldim. Dilim içimin aynasıdır. Kelimeler de yansıması. Mektup yazarken içerinde neler beklediğini bilmediğim için içeriğinide kendi zevkime göre düşüyorum. Zevkin kötü veya mimari özelliğimin olmadığını söyleyebilirsin. Ben de zaten uyumu seven biri değilim. Ben içime kapanığım hem de öyle bir kapanığım ki prangalara vurulmuşum sanırsın. Çok konuşmam. Çok iyi dinlerim. Güzel dinlerim. Ben seni öyle bir dinlerim ki bir daha kimseye bir şey anlatmak istemezsin. Seni anlamadığımdan yakınırsın hep. Haklı bir yakınma. Ama ben anlamak değil anlaşılmak istiyorum artık. Fakat beklentilerimi hiçbir zaman umuda dönüştürmüyorum hayal kırıklığı doğurmasın diye. Beni anlamanı istediğim kadar anlamamanı da istiyorum. Bitmiş bir puzzle hiçbir zaman ilgi çekmez. Ben çözdüğün ve üzerine kafa yormayacağın biri olmak istemiyorum. Ben bizde en çok anlaşılan anlaşılmazlığı seviyorum. Kitap okumamdan etkilenip benle konuşmaya başladın. Ama şimdi bana çok fazla kitap okuma terbiyeni bozuyor diyorsun. Terbiyesizleşmek insanı daha da güzelleştirir. saklayıp bir şeyi kalmıyor insanın. Çocukluğumdan bahsedecek olursam, çok zengin geçti benim çocukluğum. Zenginlikten kastım paralı olmak değil. Hem ben onu zenginlik olarak da nitelendirmem zaten. Bana göre onlar kağıt hamalı insanlardır. Benim zenginliğim aile sevgisi, erken okumaya başlama, erken çalışma, erken olgunlaşma ve erken sorumluluk gibi nitelendirme şeklinde sıralanabilir. Benim çocukluğum adam şeklinde geçti. Beş yazında buz satarak çalışmaya başladım. Hayat bana gülmedi, ben de güldürmeye çalışmadım. Cinselliği tanımamda hayatın orospuluğunun büyük bir paya sahip olduğunu söyleyebilirim. Hayatı böyle tanımasaydım, çükümü sadece işemek için kullanıyor olabilirdim. Dedim ya hayat işte… Bir babam var beni farklı kılan. Babamı tanıyan her insan, benimde böyle bir babam olsaydı diye dileklerde bulunurlar. Toyota gibi, Süperman gibi bir babam olmasa da Tanrı gibi bir babam var. Yaratıcım. Beni ileriye fırlatan bir yay. Kitaplarla tanışmama öncülük eden bir lider. İşte sana mektubum. Ne kadar istediğin gibi bilmiyorum ama benim mektubum ancak bu kadar olur. Bu gün kelimelere özel izin verdim mektubundan dolayı. Yoksa ağzımın içinden mideme kadar uzanan mezarlığa gömdüğüm kelimelerin üzerini dudaklarımla örtmüştüm. Ne zaman kelimelerden yardım alayım desem hep yanlış anlaşıldım. Bunun için suskunluğum asaletimden değil çarasizliğimdendir…

Önceki İçerikYÜREĞİMİZ KÖMÜR KARASI!
Sonraki İçerikGÜÇSÜZ KELİMELER
carpediem
Surlarla kaplı şehrin fakir bir semtinde doğan, 5 yaşında okumayı söken ve 7 yaşında da babamın önderliğiyle kitap okumaya başlayan biriyim. Elime ilk aldığım kitap Jack London’ın Vahşetin Çağrısı kitabı oldu. Okuduğum en değerli yazarların başında geliyordu. Zamanla okuduğum kitaplar sayesinde insanlardan tamamen koptum. Nevrotik yanımı tetikleyip beni buhrana sürükledi kitaplar. Okuduğum her kitap hayatımda dost dediğim birini alıp götürdü benden. İlkokul ve lise eğitimimde gayet başarılı bir öğrenciydim. Kendi çapımda bir şeyler yazmaya ilk 11 yaşında başladım. İlk eserim askere giden dayıma yazdığım bir şiir olmuştu. Sonrasında kalemim susmadı ve bende onunla konuşmaya başlar oldum. İlerisi için hiçbir zaman yazarlık hayalim olmadı. Ama okuduğum kitapların ve yazarların sayısı arttıkça içimdeki ateşe atılan odunların sayısı da artıyordu. İçimdeki ateş beni yakıyordu. Okuduğum her kitap ağzıma sıçıyordu. Tek amacım var şu an. Hayatımın içine sıçan bu yazarlardan ölmeden intikam almak. Bu doğrultuda bir eser verip Yusuf Atılgan gibi köyüme dönüp çiftçilik yapmak istiyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorum yapın
Lütfen isminizi buraya yazınız